Gazeteci Mehmet A. Kancı, ABD ve İngiltere’nin Ukrayna’ya verdiği desteğin tarihini ve cephedeki son durumu AA Analiz için kaleme aldı.
2022’nin şubat ayında temposu yeniden yükselen Ukrayna-Rusya Savaşı’nın ikinci perdesinin Avrupa kıtası üzerinde topladığı kara bulutların dağılması bir yana, Batı kaynaklı gelişmeler güneşli güzel günlerin hala uzakta olduğuna işaret ediyor. Bu savaşın beraberinde getirdiği enerji maliyetlerindeki artış, tedarik zincirindeki aksamalar, göçmen akını ve enflasyon gibi faktörler Avrupa’da aşırı sağı besleyerek iktidar değişimlerine yol açmaya başladı.
Doğu ve Küresel Güney’de ise çok kutuplu dünya düzenini savunan Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve BRICS gibi yapılar her geçen gün daha konsolide olurken Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İngiltere ikilisinin çatışmacı politikalarından ürken ülkeler sayesinde de etki alanlarını tahkim ediyor. Ekonomisini ve endüstrisini savaş şartlarına uyarlayan Rusya, sosyo-ekonomik krize sürüklenmedi. Ayrıca cepheden gelen haberler de yüksek asker kaybına rağmen Dinyeper istikametindeki Ukrayna savunma mevzilerinin Rusya tarafından aşıldığını bildiriyor. ABD’nin geç gelen ve ağır ilerleyen silah ve mühimmat yardımı, kısıtlı öz kaynaklara sahip Ukrayna ordusunu komaya soktu. Asker ihtiyacı için seferberlik şartlarını sertleştirerek daha fazla tepki çeken Volodimir Zelenskiy yönetiminin mart ya da nisan ayında yapılması gereken devlet başkanlığı seçimini de savaş nedeniyle ertelemesi Ukrayna içerisindeki siyasi atmosferi zehirliyor.
Putin neden her fırsatta İstanbul anlaşmasını hatırlatıyor?
Moskova ise cephede kazandığı inisiyatifi şimdi diplomasiye aktarma gayretinde. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 2023 Aralık’ta düzenlediği basın toplantısında savaşı 2026’ya kadar uzatmakta mahsur görmediklerini ilan etmişti. Putin, Avrupa’da değişen siyasi atmosfere bağlı olarak diyalog çağrılarını tekrarlıyor. Geçen hafta, Avrupa Birliği (AB) Konseyi Dönem Başkanlığını devralan Macaristan’ın Başbakanı Viktor Orban’ın Kiev ve Moskova’ya yaptığı ziyaretler bu konuda bir fırsat penceresinin açılmış olabileceğine işaret ediyor. Orban’ın temaslarına Londra ve Washington’dan yükselen tepkiler bu savaşın kimin amaçlarına hizmet ettiği sorusuna geçmişte verdiğimiz cevapları da teyit ediyor. Keza Putin, Kazakistan’daki son ŞİÖ Zirvesi’nde olduğu gibi, 2022 Mart’ta sağlanan İstanbul Anlaşması’nın “İngiltere tarafından çöpe atıldığı” iddiasını daha sık tekrar etmeye başladı.
Ancak her ne hikmetse İngiltere’de 5 Temmuz Cuma günü iktidarın el değiştirmesi dahi Londra’nın meseleye bakış açısını değiştirmedi. 14 yıl sonra başbakanlık görevini üstlenen İşçi Partili Keir Starmer’in ilk açıklamalarından biri İngiltere’nin Ukrayna’nın yanında kararlılıkla duracağına dair yaptığı vurguydu. 1917-1919 yıllarında “Mühimmat Bakanlığı” görevini yürüten, Rusya’daki Bolşevik yönetimini yok etmeye kararlı Winston Churchill dahi dönemin Başbakanı Lloyd George’dan böyle bir adanmışlık görememişti. Son 2 yıldaki İngiliz hükümetleri ve yeni Başbakan Starmer’in açıklamaları, Ukrayna’ya dair politikaların İngiltere’deki siyasi iktidarların boyunu aştığına ve Rusya’ya karşı yürütülen mücadelenin Anglo-Atlantik Haçlı Seferi’ne dönüştüğüne işaret ediyor.
Birleşik Krallık 100 yıl önce de Rusya’yı kan ve ateşe boğmuştu
Dünyanın dört bir yanından akan silah ve mühimmata, Latin Amerika’dan Afrika kıtasına kadar farklı dil, din ve ırktan paralı askerlerin Rusya-Ukrayna cephe hattına doluşmasına bakarsak savaşta yaşananlar 1918-1922 arasındaki Rus İç Savaşı’ndan farksız. 1917’de Jülyen takvimine göre şubat ve ekim devrimlerinin ardından aralık ayında Rusya’nın 1. Dünya Savaşı’ndan çekilmesi, müttefikleri İngiltere ve Fransa’da şok etkisi yaratmıştı. Kasım 1918’de savaş sona erdiğinde toprakları işgale uğrayan yalnızca kaybeden taraftaki Almanya, Bulgaristan, Osmanlı İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan olmadı. Rusya’nın eski müttefikleri de hem Çarlık yönetimini yeniden tesis ederek komünizmi yenilgiye uğratmak hem de Rusya’nın kaynaklarını sömürmek için harekete geçti.
Bugün Odessa’ya asker göndermekten bahseden Emmanuel Macron’un cumhurbaşkanlığını yaptığı Fransa ve Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamak için Etniki Eterya örgütünü kurduran Yunanistan, bu örgütün de doğum yeri olan Odessa’ya 1918 yılında asker çıkardı. İngiltere ve ABD de Rusya’nın stratejik limanları Murmansk ve Vladivostok çevresini hızla işgal etti. Bugün NATO üyeliği konusunda kriz yaratan Finlandiya, Rusya’dan bağımsızlığını ilan ederken Baltık ülkeleri de Çarlık boyunduruğundan kurtuldu.
Japonya Sibirya bölgesine yüz binlerce askerini sokarak Trans-Sibirya Demiryolu hattı boyunca yer altı kaynaklarına el koymak için harekete geçti. Çekoslavakya, Polonya, Estonya ve Çin gibi ülkelerin vatandaşları ABD ve İngiltere’nin tetiklediği Rusya İç Savaşı’nda hem komünist Kızıl Ordu’nun hem de Çarlık yanlısı Beyaz Ordu’nun saflarında yer aldı. Beyaz Ordu’ya İngiliz ordusunun aktif desteğini kendi hükümetini aldatmak pahasına sağlayan Winston Churchill, Don Kazaklarının da Kızıl Ordu’ya karşı savaşması için her türlü girişimde bulundu. Keza Ukraynalı milliyetçiler de bu savaş sırasında Kızıl Ordu ile Beyaz Ordu arasında kalarak, zaman zaman Almanlarla yaptıkları ittifaklar nedeniyle hedef tahtası haline geldi.
İngiltere, 1918’de yitirdiği fırsatın mı peşinde?
ABD ve İngiltere’nin, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın bitmemesi yönündeki hırslı ve inatçı tavırları 1918 yılının açık kalan hesaplarını kapatma gayreti içerisinde oldukları izlenimini veriyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun Mondros Mütarekesi’yle Bakü’den çekilmesi, Birleşik Krallık’a Hazar Denizi’nde bir donanma teşkil ederek, Azerbaycan ile İran petrollerine hakim olmanın ve Kazakistan steplerindeki kaynaklara ulaşmanın yollarını açtı.
1922’de Moskova’da kurulan yeni düzenin İngiltere ve desteklediği unsurları mağlup etmesinin Londra’da yarattığı hayal kırıklığı hali hazırda dinmemiş görünüyor. Ancak geride kalan 2 buçuk yıllık süreçte Ukrayna-Rusya cephesindeki gelişmeler, ABD-İngiltere ikilisinin umduğu şekilde Kremlin Sarayı’ndaki dengeleri değiştirmeye yetmedi. Savaş Rusya genelinde ekonomik çöküş kaynaklı sosyal krizleri de tetiklemedi. Ancak anlaşılan o ki Washington ve Londra’daki karar vericilerin ikna olması için cephede hiçbir şeyin değişmeyeceği bir kış mevsimine daha ihtiyaç olacak.
[Gazeteci Mehmet A. Kancı, Türk dış politikası üzerine analizler kaleme almaktadır.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.